Euro, Dolar veya TL gibi para birimlerinin birbirlerine karşı değerlenmesi bir çok farklı nedene bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Ülkeler arasındaki ekonomik göstergeler bir ülke para biriminin diğer ülke para birimine karşı olan değerini arttıran veya azaltan en önemli faktörlerin başında gelmekte. İki ülke arasındaki ticari bağ kadar, ilgili ülkenin makro ekonomik göstergeleri, merkez bankaları para politikaları, siyasi –politik gelişmeler, jeopolitik gelişmeler, global finansal gelişmeler, terör veya doğal afetler gibi beklenmeyen unsurlar, para birimini direk olarak etkilemektedir.
Avrupa kıtası ülke ekonomileri ile ABD ekonomisi 2008 yılında yaşanan büyük çaptaki küresel finansal kriz sonrasında Merkez Bankalarının aldığı önlemler neticesinde toparlanma eğilimlerini sürdürmeye devam ediyor. Aradan 9 yıl geçmesine rağmen ABD ekonomisinin Avrupa kıta ülkeleri ekonomilerine göre daha hızlı toparlandığı izlenmiştir. Bu toparlanma süreci hem ABD merkez bankası FED’in attığı adımların daha çözüm odaklı olmasıyla birlikte ABD hane halkı ve tüketici gücünün daha kuvvetli olduğundan kaynaklanmakta. Yaş ortalaması hayli yüksek olan Avrupa kıta ülkelerindeki hane halkı harcamalarının son derece düşük olmasıyla birlikte istenilen büyüme rakamlarına ulaşılmamasının yanı sıra bir türlü istenilen enflasyon oranlarına yaklaşılamaması Avrupa ekonomilerini bir hayli zor durumda bırakmakta.
Avrupa Merkez Bankası, ECB, halen parasal genişlemeci politikaları sürdürmeye devam ediyor. Çünkü Avrupa bölgesi kısmen resesyon riski ile karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Bu riski kendisinden uzak tutmasının tek sebebi Avrupa’da enflasyon yaratmak ancak yeterli tüketim ve kişisel harcamalar gerçekleşmediğinden, tüketici talebi sürekli olarak zayıf kalmaya devam ediyor. Avrupa Merkez Bankası tüketici harcamalarını tetiklemek için uzun bir süredir faizleri 0 seviyesinin altında, yani eksi düzeylerde tutmasına rağmen halen kalıcı bir düzelme sinyali gelmemekte. Bu Avrupa kıta ekonomileri için kısır döngüye girilmişliği ve çaresizliği işaret ediyor.
Diğer tarafta ABD ekonomisi 2008 global krizi sonrasında hızla faizleri 0 seviyesine kadar düşürmüş ve ilk hedef yüksek işsizliği azaltmak, tüketim harcamalarını arttırmak ile birlikte ekonomik genleşme hedefini ancak 2012 yılından sonra tutturmaya başlamıştır. ABD ekonomisi %4 üzerinde büyüme gösteremese de son 5 yıldır azımsanamayacak şekilde büyümeye devam ediyor. Her ne kadar istenilen enflasyon hedefine ulaşılmamış olsa dahi, küresel kriz sonrası ABD merkez bankası FED’in gerçekleştirdiği parasal genişleme politikası yerini artık parasal sıkılaştırmaya bırakmıştır. Faz oranlarını ilk kez 0 seviyesinden 2015 Aralıkta 25 baz puan artırarak kademeli olarak artırma sürecine başlayan FED’in şimdiki hedefi ise kriz yıllarında şişirdiği bilançosunu eritme dönemine girmiş bulunmakta.
Bu süreçte Euro ile ABD Dolar para birimlerinde önemli trendler oluştu. Küresel finansal kriz sonrasında ABD ekonomisinin Avrupa kıta ülkeleri ekonomilerinden çok daha çabuk toparlanması sonucunda Euro/Dolar paritesi 1.40’lı seviyelerden 1.04’e kadar geriledi. Hatta bir çok sefer piyasada Euro ile ABD Dolarının uzun yıllardan sonra 1’e 1 noktasına kadar gerileceği hatta Doların Euro karşısında daha da değerlenerek Euro’nun daha kıymetsiz bir para birimi olacağı fikri bundan 1 yıl öncesine kadar çok konuşuluyordu. Ancak aşırı değerli Dolar, ABD için makro dengelerin bozulması anlamına geliyordu. ABD seçimleri sonrasında Donald Trump’ın başkan seçilmesi sonrasındaki süreçte trend değişiklikleri gerçekleşti. Trend değişiminin ilk önemli nedeni Başkan Trump’ın güçlü ABD Doları istememesiydi. Çünkü Trump ticaret ve büyüme odaklı bir başkan olduğundan dolayı, ABD ihracatının zarar görmesini istemiyordu. Güçlü dolar ABD mallarını pahalı konuma getireceğinden dolayı Çift Açıkların (Dış Ticaret Açığı -Cari Açık) daha fazla büyümemesi için güçlü Dolar’dan kaçınılması gerekiyordu.
2017 yılında Euro’nun Dolar karşısında yıldızı parlayarak son 6 aydır değerlenme aşamasında olması, Trumponomics sürecinin bu yıl kendisini hissettirmeye başlaması ile gerçekleşti. Ancak Dolar’ın Euro karşısında değer kaybetmesinin bir diğer önemli sebebi ise, ABD merkez bankasındaki politika değişikliği olarak gösterilmekte. Aralık 2015’de FED 10 yıllık bir aradan sonra ilk kez faiz artırımına giderek parasal genişleme sürecinin bitirilmesinde ki ilk adımı atmıştı. 1 yıl aradan sonra Aralık 2016 FED bir kez daha faiz arttırdı. Faiz artırım süreci her ne kadar ardı adına hızlı bir şekilde gerçekleşmiyor olsa da, FED faiz artırım sürecine girerek, yeni bir dönemi başlatmış oldu. Parasal sıkılaştırma adımlarının bir diğer kısmı ise FED’in bu yıl sonunda başlatmayı planladığı FED Bilançosunu daraltmak olacak. FED elindeki tahvilleri satmaya yakın bir zamanda başlayacak. 2017 Ocak ayında EURUSD paritesi en düşük 1.0339 seviyesini gördükten sonra Ağustos ayında geçtiğimiz günlerde 1.1910 seviyesine kadar yükseldi. 15 puanlık bu yükselişte aslında bakarsanız Avrupa ekonomisindeki pek değişmeyen makro ekonomik verilerden ziyade ABD Merkez Bankası FED’in değişmekte olduğu para politikaları daha ön plana çıkması etkili oldu.
Bu konjektürün tabi bir de TL’ye olan etkisi tarafı var. Türk Lirası’nın hem Amerikan Doları’na hem de Euro’ya karşı değerlenme konusu bu yıl EURUSD paritesindeki trend değişimden oldukça etkilendiği görülüyor. DOLAR/TL paritesinin şu anki 3,5460 fiyatlamasına göre 2017 yılında 2016 kapanışına göre %1’e yakın primli olmasına karşın, 2017 Ocak ayında görülen 3.9422 en yükseğinden bu yana ABD Dolarına karşı %11 civarında değer kazanmış durumda. Ancak EURO/TL paritesinde TL değer kazanmadığı gibi tersine Euro karşısında değer kaybetmiş durumda. 2016 yılını 3.7120 seviyesinden tamamlayan ERUTRY paritesi, şu anki cari fiyatlama ile 4.17 seviyesinde işlem görmekte. 2017 Ağustosunda 4.2135 ile tarihi rekorunu yenileyen parite geçen yıl kapanışa oranla Euro karşısında %12.3 daha değer kaybetmiş durumda.
Özetle Türk Lirası ABD Doları karşısında yılın ilk 8 ayında %11 değer kazanırken, Euro karşısında ise %12 değer kaybetmiş durumda. EURUSD paritesinde Euro’nun Dolar’a karşı elde ettiği %11.7 prim ise bu sonucu doğurmakta. 2017 yılının geri kalan bölümünde ise trenddeki bu süreçte önemli bir değişikliğin olması beklenmiyor. Hali hazırda FED parasal sıkılaştırma adımlarına devam etme niyetinde. Enflasyon rakamları el verdiği sürece FED’in faiz artırımındaki hızı şekillenecek. EURUSD paritesindeki önemli fiyat değişikliği bu süreçte Avrupa Merkez Bankasından önemli adımlar gelmediği sürece bir miktar daha devam edebilir. Dolayısıyla Euro’nun yıldızı yıl sonuna kadar parlamaya devam edebilir. Çapraz kurun diğer tarafındaki Türk Lirası’nın değerleme süreci ise denklemin diğer ucundaki Türk ekonomisindeki gelişmelere bağımlı. Borsa İstanbul tarafında 2017 yılında uzun yıllardır hedeflenen 100binli seviyelerin aşılıp ciddi rekorlar kırılmasına rağmen TL’nin Euro ve Dolar’a karşı değerlenme sürecinin son derece zayıf kalması önümüzdeki dönemde TL’de yeni bir zayıflama sürecinin olasılığı için soru işareti bırakıyor.
Önemli para birimlerini oluşturan pariteler ve çapraz kurlardaki en büyük fiyat tetikleyicileri Merkez bankalarının para politika hedefleridir. Siz siz olun her zaman büyük trend değişimlerini yakalayabilmek için mutlaka Merkez Bankalarının para politika hedeflerini iyi anlamaya çalışın. Karanlıkta yolunuzu aydınlatacak ve sizlere en iyi yön için ipuçlarını verecek olan merkez bankaları kararlarıdır.